Narsisizm bir kişilik bozukluğudur. Kişilik ise 18 yaş civarında gelişimini tamamlar ve o yaşa kadar bir çocuk için narsistik kişilik bozukluğuna sahip tanımını yapmak mümkün değildir. Ancak ileride böyle bir kişilik bozukluğuna sahip olabilir ve risk grubundadır denebilir.
Narsisizm Nedir?
Narsisizm denilen olgu saplantılı bir şekilde bireyin kendisini kusursuz, etrafındakileri ise eksik ve kendisinden çok aşağıda görmesi ve aşağılamasıdır. Bazı durumlarda da kişinin kendine yönelik küçük görmesi ve kendine hakaret edip aşağılaması olarak da karşımıza çıkabilir. Her ikisi birbirine zıt kutuplar gibi görülse de aslında temelde yatan neden aynıdır. Biz bu nedene “kırılgan benlik yapısı” diyoruz. Kırılgan benlik yapısına sahip kişiler aslında etrafına karşı güvensiz, bilinç dışı bir şekilde kendilerini eksik ve zayıf hisseden kişilerdir. Ancak bu durumun yarattığı yoğun kaygıdan kaçınmak adına kendi etraflarına sert ve aşılması güç bir kabuk örerler.
Bu kişiler dış çevreye kimsenin yardımına ihtiyacı olmayan, aşırı bağımsız, güçlü kişiler olarak gösterirler ve bu durumdan dolayı da yalnız kalan bireylerdir. Sorulduğunda arkadaşa ihtiyaçları olmadığını çünkü kimsenin kendisiyle arkadaşlık edebilecek düzeyde olmadığını belirtirler. Ancak dediğimiz gibi bu güç gösterisinin tek nedeni kendi kırılgan benliklerini örtmektir. Bu kişiler etrafındaki kişiler tarafından sürekli övülmek ve takdir görmek isterler. Eğer kendilerine tam tersi bir yönde eleştiride bulunursanız, onları hüsrana sürükler ve agresif tepkilerinin odağında yer alırsınız.
Çocuklarda Narsisizm Gelişmesi ve Ailenin Etkisi
Çok büyük etkisi vardır. Özellikle ailenin doğru bildiği yanlışlar bunun en önemli nedenleridir. Bunlardan biri bebeklerde ağlamanın ailenin ilgisini çekmek amaçlı yapıldığı ve bu ağlamaların azaltılması için her ağladığında çocukla ilgilenmeme inanışıdır. Yüzeysel olarak baktığınız zaman gerçekten de çocuğun ağlamalarını bu yöntemle azaltabilirsiniz ve bu da ailenin keyfinin yerine gelmesini sağlar. Çünkü bebek kendini sakinleştirmenin bir yolunu bulmuştur. Ya beşiğinin parmaklıklarına tutunur ya odasının tavanındaki şekilleri inceler ya da üzerindeki örtüsünü tutar. Ancak şunu da öğrenmiştir. Benim ihtiyaçlarımı karşılayan, yardıma ihtiyacım olduğunda bana yardım edecek kimse yok. Yani güvenilecek kimse yok.
İleri süreçte bebekliğinde veya çocukluğunda yaşadığı bu travmayı tekrar yaşamamak adına arkadaştan, yeni insanlar tanımaktan ve derin ve romantik ilişkiler yaşamaktan kaçınır. Çünkü temeldeki yanlış düşünce şudur. Ben her üzüldüğümde her yardıma ihtiyaç duyduğumda biliyorum ki herkes bana sırt çevirip gidecek. Öyleyse ben kimseyle ilişki kurmasam kimse de beni hayal kırıklığına uğratamaz. Ailelere bebeklerine böyle davranmak yerine her ağladıklarında onların ihtiyaçlarıyla ilgilenmelerini, eğer o anda bebekle ilgilenemiyorlarsa bile bebeğe seslenerek onları rahatlatmaları gerektiğini söyleyebilirim.
Bununla beraber annenin bebeği ruhsal olarak arzulaması, sevgisini sesine, yüz ifadesine, dokunuşuna yansıtması çocuğun ruhsal açlık çekmemesi açısından son derece önemlidir. Sadece çocuğun fiziksel ihtiyaçları ile ilgilenerek onunla tam anlamıyla ilgilenmiş sayılmazsınız. Çocuğunuz makine değildir. Sadece yemeğini vererek, ona oyuncak alarak onu doyuma ulaşmasını sağlayamazsınız. Az önce bahsettiğim ihmalkar aile tipiydi.
Bunun yanı sıra bir de çocuğuyla 24 saat boyunca tek bir vücut gibi yaşayan anneler var. Onların düşüncesi ben çocuğum üzerinde ne kadar hakimiyet kurarsam, onunla ne kadar fazla dip dibe vakit geçirirsem çocuğum o kadar sağlıklı olur. Hayır olmaz. Çünkü bu çocuklarda da ya annem babam bir gün beni terk edip giderse endişesi vardır. Yine başkalarıyla ilişki kurmaktan kaçınırlar. Çünkü çocuk anneden sağlıklı bir şekilde ayrılmayı başaramamıştır. Çocuk ruhsal anlamda hala annenin bedeninde yaşamaktadır.
Çocukların da bireyselleşmeye ihtiyaçları vardır. Kendi başlarına bir şeyler başardıklarını görmeleri, yaptıkları yanlışların sonuçlarını ve sıkıntılarını yaşamaları gerekir. Tek başına da vakit geçirmeyi bilmeleri önemlidir. Çünkü hayatı biz deneyimleyerek öğreniriz. Aksi takdirde birey yetişkinlik hayatında sudan çıkmış balığa döner.
Bazen şöyle sorular olabiliyor: Peki bunun dengesini nasıl sağlayabilirim? Buna verebileceğim rakamsal bir cevap yok. Yani size şu kadar saat çocuğunuzla ilgilenin şu kadar saatte çocuk tek başına oynasın diyemem. Bunun pratiğini ve dengesini aile, kendi çocuğunu tanımaya başladıkça sağlayacak.
Narsisizmin bir diğer nedeni ise aile tarafından yaratılan doyumsuz çocuk tipidir. Bazı aileler çocuklarının her isteklerini karşılarlarsa çocuklarıyla olan ilişkilerinin sağlıklı olacağına dair yanlış inanışa sahiptirler. Sürekli doyurulan çocuk kaybetmeyi bilmeyen ve kayba karşı tahammülü olmayan çocuktur. Dolayısıyla kendilerini mükemmel ve kusursuz görme eğilimindedirler.
Tedavisi Nasıl Olur, Bu Süreçte Nelere Dikkat Etmek Gerekir?
Tedavisi psikoterapi ile mümkündür. Ancak burada hem aile hem de çocuğun farklı psikoterapistlerden seans alması uygun olanıdır. Psikoterapi ile beraber çocuğun temelde yaşadığı güvensizlik duygusu ve yanlış inanç ve düşünceleri ortadan kaldırılırken aile içi dinamikleri de yeniden düzenlenir. Böylece birey daha sağlıklı benlik algısı ve insanlar arası ilişkilere sahip olur.
Berk Omay, Sözcü Gazetesi, 2014